Ortada buluşalım derken, hesapladım 2013’e denk geliyor ve o senenin en önemli olayı oğlumun 07.12.2013’te doğmuş olması! Hayatımda yaşadığım değişikliklerden tamamen farklı bir şeydi bu..
Neyin nasıl olduğunu anlamadan girdi pırıl pırıl güneşimiz hayatımıza. Son dakikada hastaneye gittik ‘bu ne sancısı’ diyerek. ..Doktorumuz son dakikada geldi, Vedat Milor’un Hilton’daki programından kaçıp sonunu beklemeyerek. Ankara’nın o sene ilk karı yağdı ve yollar kapandı, Çağda’nın hastaneye gelecek olan misafirlere ikram edilecek çikolataları bile alıp gelemediği o gün!..
Yani hatırlamak için bir çok nedenimin olduğu o muhteşem gün 7 Aralık..Doktorumuzun doğum için odaya girip, Çağda’ya ‘’Fener gol attı mı?’’ muhabettini, hemşirenin sahiden de üzerime çıkıp karnıma yüklenip bastırması ve neredyse gözlerimin yerinden fırladığı sırada senin bir şekilde su ortamından kara ortamına çıkagelmen, Fenerbahçe zıbınlarıyla hemşirenin FB marşıyla seni yanımıza getirmesi ve göğsümün üzerine koymasını nasıl unutabilirim??!
Ne güzel bir şeydin sen, minicik, ‘bu gerçek bir mucize’ dedirten..
Eve geldik, ama seni ne yapacaktık şimdi?? Senelerce kullanırsın diye aldığımız koca yatağında ufacık kaldın, hatta kayboldun! Sağ veya sol üst köşeye doğru seni güvende hissettirmek için yatırmaya çalışsak da pek uyuyamıyordun. Biz de çok sevdiğin ana kucağını yatağa yatırıp içine seni koyuyorduk! ☺
14 gün olana dek ben her şeyi yapabiliyordum – acayip bir enerji- halbuki doğumdan çok az önce bana ‘’sana bir enerji gelecek, perdeleri çıkarıp yıkamak isteyeceksin’’ dediler. Ama ben zaten enerjiktim; hatta son güne kadar çalıştım ve o tür bir şey olmadı. Bahsettikleri o enerji oğlum doğduktan sonra geldi. Yılbaşı kurabiyeleri pişirdim, onu yaptım bunu ettim.’ Bebek ne tatlı bir şeymiş, sessiz, çoğunlukla uyuyor, hiç bahsettikleri kadar zor bir şey değilmiş, bak nasıl kolay hallediyorum ‘ diyordum… Öyle kalacak sandım. Taa ki 2 hafta geçene kadar! Bu resmettiğim şirin şey, birden değişmeye başladı..
Ayyy bu niye ağlıyor?? Niye susmuyor acaba?? Ya açtır, ya altı ıslaktır ya da uykusu gelmiştir’ idi bunun açıklaması. Bu kadar basitti özetle. Bazısı ek olarak: ‘’Erkek çocuk ise çok gazı olabilir’’ diyordu. Peki ya bunların hiçbiri değil ise?? Veya hepsini giderdiysen ve hala ağlıyorsa?? Onun cevabı pek yok! Her anne kendi bulmalı, bulamıyorsa da bununla baş etmeliydi bir şekilde.
Her şeyi doğru yaptım ama niye ağlıyor?? Çıldıracağım!
Internette oku, cevabını ara, bir iki kişiye sor, (anne baban üzerinden bir hayli yıl geçtiği için hatırlamıyor bile) hep aynı cevap ama tatmin edici değil.
Nasıl uyutacağım?? Sallamak istemiyorum, nerden çıkmış şu ayakta sallamak yahu?? Çocuk ambale oluyor, ne yapsın tabii ki sonunda uyuyakalıyor; bizi de öyle sallasan biz de uyuruz!
Yerine koysam uyur mu acaba? Hayır! Başka yöntem de yoksa? Çıldıracağım!
Tamam, buldum: kollarımda tutup evin içinde bir aşağı bir yukarı yavaş yavaş yürüyeceğim.. Ama nereye kadar? Kaç gün, kaç ay, kaç sene? Düşünmek bile istemiyorum, içim daraldı! Ağırlaşacak, ben ne yapacağım şimdi?? Çıldıracağım!
- ay oldu, çıldıracağım!
- ay olmak üzere: ‘’Acaba işe mi başlasam, dayanamıycam galiba!’’ Her gece sürekli kalkmak mı, gün içerisinde yaptıklarım mı, tek başına bir şeye yetişememek, tuvalete ve duşa bile zor gitmek mi, hangisini anlatsam da rahatlasam?? !!
Ne olduysa oldu!!! Evren acıdı da 3. ay oldu ve yavaş yavaş bir şeyler düzene oturmaya başladı ve sabrıma bir şey oldu….Demek ki tam keçileri kaçıracakken üzerine bir şeyler geliyor ve sabrına bir şeyler oluyor – hormonlar ve bebek ansızın uyum içinde çalışıyor. Yaşasınnnn! ☺
Kendime geldim. ‘Bebek biraz alıştı galiba?’…..
‘Ben de!’
- ay aynı
- ay aynı
- ay olmak üzere ve ek gıdaya başladın. İlk günü videoya çektik. ‘’Hmmm, dünya nimetleri ne güzelmiş!’’
Anne sütü dışında bir şey tatmamış bir varlık olarak, empati kuruyor insan; kim bilir arada aç uyuyup aç kalkmış olarak tabii ki mutluluğunu anlayabiliyordum!
Elma: ne güzelllll. Armut: ay ne hoş!. Havuç: Bu da güzelmiş. Kabak: Iyi. Patates, sebze, bulgur: hmmm
6.ay: Anne işe başlıyor…
KABUS! 2-3 hafta öncesinde ağlama nöbetlerim başladı..Sürekli durduk yere, ona baktıkça ağlıyorum. Nasıl ayrılacaktık? Hele hele senle 24/7 birlikte olmuş olarak seni nasıl bırakabilirdim?? İçim daralıyor, sanki seni benden koparıp alacaklar. Ufff çıldıracağım!! Canım oğlum ne yapacağız?? Acaba işi mi bıraksam? İnsana o his geliyormuş ama sonra geleceği düşünüp vazgeçiyormuşsun. Bu sefer bu doğru çıktı işte! – bana da o oldu.
Çoğu anne işe gidiyor, herkes alışıyor’ a sığındım, sığınmak istedim. Ama uyuyamadım. Onu çok seviyordum ve onu bir dakika bile bırakmak istemiyordum. Ben işteyken bir ahbabımız bakacaktı ama onu alıştırırken bile bırakıp gidemedim canım oğlumu. Son hafta işe başlayacağım diye kuaför’ e gidebildim ancak, sonrasında koşa koşa eve geldim.
İşteki durum: Sanki işi hiç bırakmamışım! Her şey eskisi gibi. ‘AAA artık çalışan bir anneyim!’ ama işte sanki eski Ben’im :). Sanki doğurmamışım. Çok ilginç! Hani yıllarca arkadaşın olmuş birinin yanında ağabey veya ablasını gördüğünde nasıl bağdaştıramayıp onu hep tek kişi olarak algıladıysan, kendimi iş yerinde tek biri gibi algılamaya başlamıştım. Ta ki eve gitme vakti gelinceye dek. Evde beni bekleyen minicik bir şey var!!! Ayyyy ne güzel, oğluma kavuşacağım!
Gitgeller sizi hiç bırakmaz. Yani anneyi. İşe başladım diye sevinirsin, dışarıda da hayat varmış diyerek, bir yandan çocuğumu bırakıp gidiyorum, bana ihtiyacı var dersin. Mutlusundur ama için ağlıyordur. Gitmek istersin ama üzülürsün. Gitmek istemezsin ama yine üzülürsün..Bu döngüden çıkmak epeyce vaktini alır….Benim o dönem her gün yaşadığım şey, eve gitme vakti geldiğinde: ‘Umarım yolda kimseyle karsılaşmam, hemen eve gitmeliyim’ diye düşünür koşa koşa eve giderdim. Oğluma kavuşmaya.
Oğlum simdi 2 yaşında. Hala eve koşa koşa gidiyorum. Ama yolda birileriyle karşılaşabilirim artık ☺
Işe gidince dinleniyorum vardır bir de. Derler hep çocuk çok enerji ister. Olsun ben enerjiğim. Bebeği de geç yaptık. O da olsun. Geç olsun güç olmasın. Ama zor oluyor sahiden de. Hiç de kolay değil ve sahiden de yalnız yetiştiriyorsanız çok yoruluyorsunuz. Üzerine bir de mükemmeliyetçi bir yapınız varsa işiniz çok daha zor demektir!! 24’lük zaman dilimi hiç mi hiç yetmiyor. Kimseye yetmeyen zaman ve gün kavramı sizin için dakika niteliğinde! Ne demek istediğimi anladınız değil mi? Siz değil, anneler demek istedim ☺
Yaz yaz bitmez. Hele bu kısacık 24 saat dilimde her şeyi bir araya sokmaya çalışırken…
Bu seferlik bu kadar. Yine vakit bulup (pardon yarattığımda!) burada buluşmak üzere!
(Aralık 2015)