Annem ben ilkokul çağında iken (sanırım 3.sınıftayken) ve Almanya’da babamla yaşarken, yanımda götürüp orada okuyayım diye Pollyanna ve Tom Sawyer’i almıştı. Hala kitapların kapağını hatırlıyorum; üstünde parlaklığı veren saydam kısım zamanla aşınırdı; kapağı çıkardığında ise beyaz ‘hard cover’ dedikleri kitap dururdu ancak içinin saman kağıdı olan sayfalarıyla kontrast yaratırdı. Kaldığım yerde, kırmızı ince örgü ipi ayraç olarak kullanılır, sayfaları çevirdikçe çıkan kokuyu içime çekerdim. Ayni eski kitapların kokusu gibi… O dönem Tom Sawyer haylazlıklarını, Huckleberry Finn ile olan arkadaşlıklarını macera niteliğinde okuyup güler, TV’de haftalık yayınlanan dizisini seyredip hikayeleri pekiştirirdim :)…
Ama Pollyanna’ nın bendeki etkisi ve önemi çok farklıdır. Kesinlikle bir annenin kızına verebileceği çok güzel bir kitap. Hele de üvey annenin yanına gidiyorsa epeyce yararlıdır 😉 O dönem, bana olan yararını anlayacak yaşta değildim şüphesiz, ama anlamamış olsam da, ya bir çeşit davranış şekli yansıtmıştır bana ya da kendimi bulmuşumdur onda diye düşünüyorum. En basiti, bu kitap bir kızcağız ve onun yaşamında kendisinin nasıl o hayatı yaşadığına dair bir fikir veriyordu.
Pollyanna…ne güzel bir isim, şimdi de düşündüğümde..Biraz kassan çoklu anne gibi (poly (okunuş)- ve türkçedeki ‘ana’gibi !!) (biraz abarttım galiba ??!!) ama kulağa mantıklı geliyor kendi içinde ;-)Yazarı Türk olmuş olsa ve o şekilde düşünmüş olsa evet!… Bence o karakter sahiden de çoklu ana gibi – merhamet ve sevgi dolu, herşeyi ‘güzel’ ve olumlu yanından gören, pes etmeyen bir anne vericiliğinde olan bir karakter…
Zaman zaman, hatta dürüst olmam gerekirse çoğunlukla Pollyanna gibi görülmüşümdür. Gerçekten de benzeşik’ liğimiz var Ancak bunun etkisi Pollyanna mı, Yay burcu olmam mı, yoksa ikisinin birleşimi mi ?? Bence hepsi…Bir not düşeyim: Yay burcu özelliklerinde, ancak pozitif değil ‘negatif’ huylar arasında: ‘fazla iyimser’ tabiri yer almakta! Gel gelelim bendeki iyimserliğin hangi kategori altında olduğudur…
Çok samimi söylemem gerekirse benim tanımım şu olurdu: ‘aptallık derecesinde Pollyanna’cı’…Bunu çok kötü bir manada kullanmak istemedim ancak olayın boyutunu anlamak açısından çok açıklayıcı olduğunu düşünüyorum Bütün bu olumlama, olumlu görme ve iyi düşünmenin bazen (anında olmasa da) tersinin çıkması veya yıllar sonra hiç de öyle olmadığını görmem bu tanıma daha yakın olduğumu gösteriyor. Saflık diyebiliriz; gençlik, iyi niyetlilik veya ne derseniz deyin, ama halen devam ediyorsa, yani ‘huy’ ise bu tanım ‘Pollyanna’cılık olabilir…
Eğer böyle doğdunuz ise veya sonradan olmuş olsanız bile (sanırım bu da çok uğraşılsa ve istense olur) bu kötü bir şey değil. Sadece hayatı o şekilde yaşamayanlardan farklı yaşamış oluyorsunuz…Gerçekçi olmayabilir; özellikle günümüz dünyasında ancak ‘gerçek’ olayını da sorgulamak gerekir bence. Sizin için gerçek olan sizin gerçekliğiniz ise problem yok! Sadece, bu dünya ile sizin dünyanızın çakıştığı yerde hafif, bazen orta şiddetli bazen ise sert bir sarsıntı olabiliyor.. ‘Gerçekliği kabullenememe’ sarsıntısı..Zaman içinde fark ediliyor…O mertebeye gelince de üstesinden geliyor insan.
Yani şimdi, early 40ies’de olarak, zamanında söylenen veya yaşadığım şeyleri gözden geçirdiğimde 30’larımda bunları farklı görmeye başladığımı söyleyebilirim. Ha ha ha ne ilginç! Hep öyle kalacak sanmışım! Yılların tecrübesi ile veya 3.gözün açılmasıyla (bu kesinlikle Londra tecrübelerimde oldu bana :)) olayları eski sen gibi değil de başkası gibi görmeye başlıyorsun. Sanki kendini dışarıdan seyreder gibi. Hatta bir film seyreder gibi. Çünkü biraz değişiyorsun. Yani, bendeki Pollyanna veya Pollyanna’cılık ufak bir değişime uğramış oldu 😉 Belki de değişmek zorunda kalıyorsun/bırakılıyorsun…Görmeye başladıktan sonra (Türk film gibi! ) pek bir ilginçleşiyor her şey. Birden bir he-man (pardon, she-man) oluveriyorsun!!
Önemli olan nokta şu: içindeki çocuğu öldürmeyeceksin.. Şaka şaka!! İçindeki güzel dünyana dokundurtmayacaksın. Çok derinlere itseler de o orada hep var olmalı ve oradan beslenmelisin. İnsanlardan kaçmamalısın bu bozulmasın diye veya gizlememelisin dokunurlar diye. Bu şekilde kendin de kendini unutabilirsin…
Şu anda kafamın takıldığı şey, acaba zamanında yaşanan şeyin şimdi farklı görünmesi mi üzer insanı yoksa o dönemden biraz farklı olunması mı? Karar veremedim…Peki madem bir değişim var ortada o zaman bu Pollyanna gibi olmamak mıdır artık ??
Kendimce çıkardığım sonuç, etki- tepki olayı ile açıklanabilir. Filmi geriye alalım da öbür şekliyle yaşayalım’ a gerek olmuyor. Sen nasılsan karşındaki de o şekilde karşılık veriyor. Ve bu da gerçek.
Bırakalım da o şekilde yaşayalım…
Acaba romandaki kahramanımızın ileri yaş hikayesi nasıldır ? Pollyanna Grows Up kitabını okumadım. Okuyan varsa beni bilgilendirebilir. Ama okumak ister miyim onu da bilmiyorum çünkü sanırım onun hayalimdeki şekliyle kalmasını istiyorum..(aaaa yine bir ‘gerçeği kabullenememe’ vakası !!)
Bir de aklıma şu geldi, sonra bitiriyorum, söz! : bu çok güzel bir film olur bence, iyi ele alınırsa..Ne bileyim, bilim-kurgu bile çıkabilir! Ve işlendiğini de sanmıyorum. Ucu da açık; Hayat hala güzel mi, mücadeleye devam mı, hayat onu bozar mı, o her şeyden vaz geçer mi; çocukları olur mu, olursa mini mini Pollyannacıklar mı çıkar ortaya vs. vs….vs. vs…
Düzeltme/Ekleme: Şimdi Wikipedia’ya baktım, Pollyanna karakteri için şu açıklama da var: referring to someone whose optimism is excessive to the point of naïveté or refusing to accept the facts of an unfortunate situation.